Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara gelirken slogan haline getirdiği YOLSUZLUK, YOKSULLUK ve YASAKLAR vurgusu çok sükse yapmış, bu partiye karşı olanların bile içinde bir kıpırtı oluşmuştu.
Ne kadar dönek, liboş varsa gönüllü tetikçilik yapmıştı!
İdeolojiden yoksun, günün koşullarına göre solcu olan yazar çizer bile bu kervana katılmışlardı.
“Bu sloganın içi boş, iktidarda kalmak için Takiyye yapıyorlar” diyenlere karşı ne hakaretler, ne söylemler havada uçuşuyordu.
Yolsuzluk kavramının ucu görününce gemiyi ilk bunlar terk etti. İktidarın yolsuzluk konusunda sınıfta kaldığını kendi parti yöneticileri dile getirdi.
Yoksulluk konusunda adamların hakkını vermek gerekir. İlk işleri kendi yoksullarını zengin etmek oldu. Bu zenginlik öyle ihtişamlı hale geldi ki "40 geceye 40 masal" bunların yanın da figüran oldular. iki maaşlı, üç maaşlı yetmez ama beş maaşlı olanlar bile kimsenin umurunda değildi.
En çok da bunların destek gördüğü kesim ise dar gelirli insanlardan oluşuyordu.
Gelelim Yasaklar konusuna:
Yasaklar konusunda bu iktidar mensupları gerçekten çok iri laflar ettiler. Yine içimizde bir duygu kabardı! Gerçekten yasaksız, özgür bir Ülke olabilirmiyiz diye hayıflanmasak yalan olurdu hani.
Ama şunu hepimiz es geçtik; “Her sermaye ve sınıf kendi kültürünü yaratır.”. Bunu hiç kimse düşünemedi. Ne zaman bunların gerçek yüzü aynaya yansıdı o zaman uyanan uyanana.
Halbuki Sermaye bu iktidara ilk dersinde not vermişti. Hükümet olman önemli değil. Önemli olan iktidar olmak! Bunun yolu da siyasi iktidarı tamamlayınca Kültür İktidarını hayata geçirmen.
Bugün olanlar aslında bunların hayatımıza yansıması.
Siyasi İslam iktidarını pekiştirinceye kadarki sürede demokrat görünür. Bu süre tamamlandıktan sonra despotik gerçeği açığa çıkarır.
Hatırlayın 2018 yılında Fahrettin Altun; "Siyasi hegemonyanız bitti. Kültürel hegemonyanız da bitecek" demedi mi?
Kendilerine seküler kesim diyenler ne yaptı, bunu görmemezlikten geldi. İktidarın her lafına laf yetiştiren muhalefet sanki lal oldu.
Çünkü muhalefetin bunu analiz edecek ne birikimi var ne çapı.
Onların tek derdi bir koltuk kapılsın da nasıl olursa olsun. 2009-2010 yılların da "Kültürel meselelerimiz" başlıklı bir yazı ile hatırlatma yapan İskender Pala özetle; “Cumhuriyet iktidarları boyunca kültürel katmanları elinde bulunduran kesime dur deme vakti gelmedi mi?” diyerek iktidara hatırlatma yapıyordu.
Buna karşı kendilerini elit farzederek üstün gören sözüm ona aydın yazar çizer küçümser bir eda ile bu işleri beceremezler diyorlardı.
Gelinen bu nokta görüldü ki her şey yavaş yavaş hazırlanarak gelinmiş bu noktaya. Hiç bir şeyin tesadüf olmadığını böylece bir daha görmüş olduk.
Kültürel alanın siyasallaşmasından korkan ve bu nedenle festival ve etkinlikleri yasaklayan yasakçı zihniyete karşı muhalefet ne yapıyor? Muhalefet de Kültürel alanın siyasi alan olmasını istemiyor.
Niye istemiyor?
Bu alanda politika yapmak için bilgi ister, ideoloji ister, sınıfsal bakış ister, ister oğlu ister.
Bu da düzen siyasetçilerinin hiç işine gelmez.
Onlar için varsa yoksa dört beş kişilik ahbap çavuş neferi bu kadar.
İktidara gelmeye hazırlanan bir partinin gurup Başkanvekili diyor ki; “İmam Hatip Okullarını biz kurduk.'.
Doğru söylemiş ama eksik eksik olduğu için de yanlış.
Doğrusu şu Sayın Başkanvekili; Evet siz kurdunuz ama ABD Emperyalizminin NATO ya girme şartı olan, dini okullar açın, Köy Enstitülerini kapatın, çok partili sisteme girin dayatmalarının sonucunda yaptınız.
İktidar festivalleri yasaklıyor. Bu zihniyetin yasaklardan beslendiğini biz biliyoruz.
Muhalefet Belediyeleri ne yapıyor?
"Ne sağcıyım ne solcu valla billa futbolcuyum" numarası ile günü geçiştiriyor.
Çarşınız pazar olsun neyleyim…
Yorum Yazın