Her şey bir trafik polisinin yol denetimi ile başladı.
Polis Memuru arabaya kibarca yaklaştı “iyi yolculuklar” dedi.
Sürücü hala benim gibi bir adamı nasıl durdurursun düşüncesindeydi:
-- Polis, beyefendi lütfen ehliyet ve ruhsatın dedi,
--- Kahramanımız dikleşmeye başladı ve o bildiğimiz çıkışı yaptı;
--- “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyerek efelendi.
--- Polis memuru; “yok bilmiyorum” dedi.
---- Kahramanımız ses tonunda ki üstünlük volumünü daha da arttırdı:
---- “Filan falan şirketin sahibiyim” diyerek gürledi!
---- Polis, “Ben de devlet memuru” diyerek ismini söyledi
Kahramanımız pabuç un pahalı olduğunu anlayarak ehliyet ve ruhsatını verdi.
Kahramanımız bu olaya çok içerledi.
Hayatında böyle şeylerle ilk karşılaşıyordu. Hep bir eli yağda bir eli balda büyümüştü. Doğuştan başkalarından "üstünsün" algısı ile büyümüştü.
Villasında şöminenin başında viskisini yudumlarken düşünmeye başladı: “Bu nasıl olur? Bir yanlışlık var bu işte” diye düşünmeye başladı!
Birden aklına danışmanlarını toplamaya geldi ve danışmanlar huzura çıktı. Hepsi Amerikanvari gelenekten geliyordu…
Kahramanımız konuyu anlattı.
Birisi, efendim kariyerinize neden bir milletvekilliği eklenmesin diyerek işe başladılar.
Seçim geldi bir partiden aday oluverdi.
Ve ilk işe başlayacaklardı ki siyasi danışmanı durun durun efendim böyle başlayamayız diyerek söze girdi.
İlk işimiz sabah namazı kılmakla olacak dedi.
Hemen işe taşrada bir alış veriş merkezinden çift horozlu marka kadife pantolon almakla başladılar. Pantolonun sırrı; dizleri eskimiş olmak ve çok namaz kıldığı izlenimi vermekti.
Sabah namazını büyük bir huzurla kıldı kahramanımız artık dakikası bile siyasi danışmanın gözetimindeydi
Sabah namazı çıkışında bir esnaf lokantasında cami cemaati ile sarımsaklı işkembe içtiler.
Bu işin ağırlığı gittikçe kahramanımızın omuzuna bir fazlalık olarak gelmeye başladı.
Üç katlı ve lüks döşemeli seçim ofisine gelerek acilen sarımsak kokusundan kurtulmalıydı
Duvar tenisi oynadı, ter attı, duş aldı eski haline geldi kahramanımız.
Danışmanı uyardı kahramanımızı: “Efendim şimdi Seküler bir semte gideceğiz” diyerek ne yapması gerektiğini anlattı. Gerçekten de modern bir mekanda insanlar bekliyordu. Kahramanımız sanattan, edebiyattan söze girdi. Biraz felsefe konusuna girecek ti ki danışmanın bir çalımı ile konu moda giyim kuşama geldi ve artık bu kesimin de Mecliste olmaları gerektiğini, Meclisin ütüsüz takım ve yağlı saçlı insanlardan kurtulması gerektiğini anlattı.
Kahramanımız, yola koyuldu giderken bir kalabalık gördüler hemen durdular. Kalabalık kendilerinin de ne olduğunu bilmedikleri bayrak ve Afişlerle ' Gagavuz Türklerinin' hakları için miting yapıyorlardı.
Kahramanımız hemen konuya girerek, Dünya Türkleri ve Turan, Kızıl Elma derken iştahı kabardı Ezanlar susmayacak, Bayraklar inmeyecek diyerek slogan atmaya başladı.
Ve tekrar arabaya bindiler. Her şey tıkır tıkır işliyordu. Şimdi ki gidecekleri yer biraz tehlikeydi onlara göre.
Şişli semtinde bir fabrikanın işçilerinin grevi idi durakları! Kahramanımız AB ülkelerinde işçi haklarından bahsetti, sarı sendikacılığa başlayacaktı ki danışman kulağına fısıldadı bu iş yerin sendikası da sarı sendika diye hatırlattı. Ve kendi iş yerinde işçilerin çok düşük ücretle yarıdan fazlasının kaçak işçiler olduğunu hatırlattı.
Kahramanımız bir ufak yollu efelenerek öyle mi ya diyerek geçiştirdi.
Günün son toplantısı çok yıldızlı bir otelde idi. Organizasyon dört dörtlüktü. Katılımcılar elçiler, iş adamları, akademisyenler, Gazeteciler. Gazeteciler özellikle para ile yazı yazan köşe yazarlarından seçilmişti.
Kahramanımız kürsüye çıktı; Liberalizmden, Ekonomi den dış bağlantıdan Partisinin iktidara gelince AB ve ABD ile daha çok ticari ilişkiden dem vurarak, Beethovenin 5.senfonisi ile kürsüden indi. Bu ara da gönüllü yardım çekleri havada uçuşuyordu.
Kahramanımız vekil oldu da Allahtan partisi iktidar olamadı. Ama dış politika ve ekonomi konusunda haftada bir ulusal basında boy gösterdi. Partisinin fedakar üyeleri de hala o vatandaştan övgü ile bahseder
İşin acı tarafı da bu. Anadolu'nun saf ve temiz insanları bu ülkenin cefasını siz çekiyorsunuz neden siz yönetmezsiniz?
Yorum Yazın