Ben Türkiye'de kültürel anlamda bir Burjuva Sınıfının olmadığına inanlarındanım.
Ticari anlamda elbette Burjuvazi vardır.
Veya Burjuva Sınıfını taklit ederek yaşamını sürdüren bir kesim vardır.
Burjuvazi, tarihsel gelişimi üzerine feodal ve onun türevlerine karşıdır ama bizim ülkede ne yazık ki iç içedir.
Burjuvazi siyasal yönden olsa da Cumhuriyet'e ve onun kazanımlarına hep ihanet etmiştir!
Modern, çağdaş görünümü altında hep sağ ve İslamcı kesimle ittifak kurmuştur.
Fatih Yaşlı; “haber.sol. org.tr” de kaleme aldığı bu yazı türevinde Burjuvazinin tarihsel gelişimini çok güzel anlatmıştır.
Türkiye'de Burjuva ve Milli Burjuva yaratılışının hikayesi çok gerilere dayanır:
Osmanlı'nın Yenilenme Hareketinden günümüze uzanan süreçlerin iyi analizini yapmak gerekir.
Çünkü günümüz Türkiye'sinde “Bir araba ve bir evi olan” kendini kapitalist sanıyor. Yoksulluk Sınırı Devlet tarafından belirleniyor ve o sınırın yarısı kadar para ile geçinen kendini çok şanslı sayarak haline şükür ediyor.
Osmanlı’nın son dönemlerinde içinde bulunduğu yapı tam da yarı sömürge bir Devlet görünümde idi.
Başta Duyun'u- Umumiye ve İmtiyazlı Yabancı Sermayenin tüm ekonomi varlıklarını dışa bağımlı hale getirilişi Yarı sömürge olduğunun en güzel belirtileridir.
İşte bu zamanda Osmanlı'nın külleri üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin o zamanki siyasi ve ekonomi ortamını iyi bilmek gerekir.
Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda bırakın Kapitalizmi doğru dürüst işletme yoktu.
Genç Cumhuriyet’in elinde bir, iki veya beş işçinin çalıştığı atölyelerden başka birşey yoktu.
Köylü arkası kesilmeyen savaşlardan yorgun düşmüş kara sapanla, tarımla uğraşıyordu.
Atatürk İzmir İktisat Kongresi ile rejimin adını ve ekonomi biçimini neredeyse ilan etmişti.
Onun içindir ki İzmir İktisat Kongresi iyi incelenmeli. Geleceğe ışık tutması adına çok önemli bir olay.
Cumhuriyet’in Kurucu Unsurları bir “Milli Burjuvazi” yaratmak derdine düştüler.
Ülkenin gelişmesi ve kalkınması için yerli sermaye olması kaçınılmaz bir durumdu.
Tek Partili yönetimde Devlet eli ile zengin olma furyası başladı ve hala günümüze kadar uzanmaktadır.
Her iktidar kendi zenginini yarattı ama kültürel açıdan hiçbiri de Burjuva olamadılar.
Devlet eli ile yaratılan bu sermaye kesimi de iktidarda hep sağcı hükümetleri görmek için çok büyük çaba harcadılar.
Ülkeyi yönetmeye çalışan düzen partileri de buna çok imkan sağladılar.
İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye, Batı ve ABD nin ekonomi himayesine girmenin ilk adımını atarak Menderes Hükümetleri Döneminde bu iş doruğa çıktı.
Demirel; “Bize plan değil pilav lazım” diyerek bu işi iyice ateşledi.
Türkiye'de üç Darbe oldu!
Bu darbeleri iyi incelemek gerekir.
Hepsi Sermaye Sınıfına hizmet ederek ülkede ne kadar ilerici ve devrimci unsurlar varsa yok edildi.
İki Mektup başlığı altında kaleme aldığım yazıda zamanın sermayesinin en büyük temsilcisi Vehbi Koç'un Ecevit’e ve Kenan Evren’e yazdığı mektup bunun en derin örneğidir.
Cumhuriyet'in kendi elleri ile yarattığı sermaye kesimi hep Cumhuriyet'e ihanet etti.
Hiçbir dönemde Seküler Kesimle beraber olmadı. Asıl Siyasi omurgalarını İslamcı Sağ üzerine kurdular.
12 Eylül’ün Faşist Yönetiminin de sonunda kimlere hizmet ettiği ortada değil mi?
24 Ocak Kararlarını Turgut Özal’ın askerler olmasa uygulamaya koyması mümkün değildi.
Cunta bu yolları temizlemek için başta sendikalar ve Devrimci Kuruluşları ezdi geçti bunun sonucunda da Turgut Özal ve onun hizmet ettiği sermaye istediği gibi at oynattı.
12 Eylül’den sonra kimler siyasi olarak palazlandı?
Asrın Liderinin hala; “Menderes ve Özal’ın devamıyım” demesi boşuna değildir.
Şu anda içinde bulunduğumuz ortamda bile sermayenin kurucu felsefenin yok oluşuna bir tepkisini gördünüz mü?
Oy uğruna buna çanak tutan Düzen Partilerinin hep Cumhuriyet’in Kurucu Felsefesine sırtlarını çevirmesi boşuna değildir.
Fatih Yaşlı; “Artık biliyoruz ki Cumhuriyet'e ihanet edenlerin ve onların açtıkları kapılardan girip Cumhuriyet'i yıkanların Cumhuriyet'i sahiplenmeleri, ayağa kaldırmaları, yaşatmaları mümkün değildir” diye boşuna demiyor.
Bu saatten sonra Cumhuriyet ya halkın, emekçilerin Cumhuriyet'i olacaktır ya da olmayacaktır.
Cumhuriyet'i kuran partinin kadroları ve yöneticileri umarım Cumhuriyet'i bir fener alayı ve balo ile geçiştirme gafletinden vaz geçerek Cumhuriyet’in erdemlerini ve felsefesine sahip çıkar.
Burada asıl bir görev de Emekçi Halka düşmektedir.
Oylarınız ile Cumhuriyet ve Laikliği gerçek anlamda savunanlara omuz vermenizin zamanı geçiyor bile…
Yorum Yazın