Türkiye Siyasetinde Demokratikleşme ve Toplumsal Haraketlilik açısından önemli değişimlerin yaşandığı 1950'ler, çok partili siyasetin başladığı ve seçim ile iktidar değişikliğinin gerçekleştiği yıllar olarak ayrı bir öneme sahiptir.
Bu günkü yazımızın konusu olmasa da; Bu çok partili hayata geçişe kısa değinmede yarar görüyorum.
Türkiye çok partili hayata kendi demokratik sevdası yüzünden geçmemiştir. İkinci Paylaşım Savaşı sonucu Başta ABD ve İngiltere yeni sömürü sistemlerini (güya çok demokratik olduklarından dolayı) hür irade, hür seçim olayına bağlarlar.
Biz konumuza dönelim. 1938 Yılından sonra temelleri atılan Muhafazakarlık ve ABD yandaşlığı siyaset günümüze kadar anlamını korumaktadır. Özellikle sağ siyaset bu hamasi ve dindarlık bayraktarlığını günümüze kadar taşıyarak her dönem kendilerine bir düşman ve Millilik icat ederler.
Bu akıl dışı siyasi bezirganlık ne yazık ki hala meyvelerini vermeye devam ediyor.
Her kötülüğü Cumhuriyet Rejimine bağlayan bu kötülüklerin baş mimarı olarak da CHP'yi göstermek sağ siyasilerin adeta vazgeçilmez ilkeleri olmuştur.
Bilgi sahibi olmadan fikir üretmek bizim gibi toplumların hep gündemini meşgul etmiştir. Sağ siyasetin temel argümanları olan ne-nasıl- niçin sorusu gündemlerinde olmayınca bu tür yalan ve asılsız konular hiç sorgulamadan günümüze kadar gelmiştir.
Gezi Olaylarının Yıl Dönümünde bu Ülkeyi 22 yıldır yöneten Cumhurbaşkanının hala cami, ezan, kışla üzerinden siyaset yaptığına şahit olduk!
Yıllarca tartışılan Türkçe Ezanın temeli ve aslının nereden kaynaklandığına bir göz atalım:
Türkçe Ezan, Atatürk veya CHP'nin ortaya attığı bir konu değildir.
19. Yüzyılda Türkçülük duyguları yükselme sürecindeyken, Sultan Abdulaziz Döneminde hayatı akıl almaz olaylarla dolu olan Türkçü 'Genç Osmanlı' yazarı SUAVİ "dinde reform gerekir" düşüncesinden hareketle, hutbenin her milletin kendi dilinden okunmasını ısrarla ilk olarak gündeme taşıyan kişiydi.
Onun görüşü Cemaleddin Afgani (Efgani) ve Macar Halk ilgini İgnaz Kunaş tarafından genişletilerek dile getirilmiştir.
Ziya Gökalp: " Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur” mısrası ile başlayan şiirini yayınlamıştır. 1922 yılında yayınlanan "Hatırat-ı Abdülhamid Han-ı Sanı" isimli kitapta Latin harfe geçilmesi gerektiğini söyler.
Kendilerine Abdulhamit Hanı rehber olarak gösterenlerin kaçı bu kitabı okudu doğrusu merak ediyorum.
27 Mayıs öncülerinden Alpaslan Türkeş, darbe sonrası verdiği bir röportajda ezanın tekrar Arapça okutulmasını "İhanet" olarak nitelemiş tir.
Tüm bu ipe sapa gelmez eleştiriler karşısında CHP'nin aldığı tavır daha da ilginç!
Genel Başkan bir açılışta asıl CHP'nin Muhafazakar bir parti olduğunu söyleyerek; “Hepimizin dedesi, babası, bir şekliyle CHP'liydi. Mesela önemli şairlerden Necip Fazıl CHP'nin Parti Meclis Üyesidir. Bir dönem Adnan Menderes CHP'lidir” şeklindeki söylemleri ile Sağ kesimden oy almak için Menderes ve Necip Fazıl'dan söz ederek bir CHP profili çiziyorsa, bize hayırlı uğurlu olsun demekten başka bir şey düşmez.
Hiç bir görüş bir günde şekillenmez.
Her olayın kendi tarihi süreci içerisinde bir geçmişi vardır.
Bu yanlış doğru bildiklerimizin ısıtılıp ısıtılıp toplumun önüne getirilmesi toplumun zekası ile alay etmekten başka bir şey değildir.
Yorum Yazın