Akademisyen Stefo Benlisoy'un, geçtiğimiz günlerde yayımlanan İstanbul’un ırgatları; “İkinci Meşrutiyet'te Sosyalist bir işçi örgütü” isimli çalışması Türkiye sosyalist Merkezi'nin ve onun yayın organı olan Ergatis’i mercek altına alıyor. O dönemin Sosyalist çalışmasına katkıda bulunan Hüseyin Hilmi'nin İştirak dergisi de bu çalışmanın içinde kendisine yer buluyor.
Bu dönemi az da olsa biraz anlamak için Osmanlı döneminin ve dünya konjoktürüne bir göz atmada yarar var. 19. Yüzyıl kapitalizmin yankılarının Osmanlı imparatorluğunda yoğun bir şekilde duyuldu. Ne var ki Kapitalizm kıskancına giren pek çok Ülkede buna tepki olarak sosyalist bir uyanış görülürken, Osmanlı İmparatorluğunda buna benzer bir gelişme gösterilemez. Osmanlıda sosyalizm sadece fikirsel bazda bazı dergilerde yerini buluyordu.
Haklı olarak Osmanlı döneminde Kapitalizmin yerleşmesi için bir alt yapıda yoktu. Ne fabrika ne sanayi işçi kesiminin sosyalist bir yapıda örgütlenmelerine uygun değildi. Sadece el sanatları ve terane işçilerinin Batıdan gelen özgür işçi haklarının etkisi altında kalıyordu.
İşte tam bu anda Bursa'dan bir kadın işçi üç sayfalık bir mektubu sadrazama gönderir. Bu işçinin mektubu İştirak Dergisinin 5 Mart 1910 tarihli iki numaralı sayfasında yayınlanır. Mektup " Hükümetimizin nazar-ı dikkatine feryat ve figanımıza kulak veriniz" Ey müntesibi matbuat, şeklinde devam eder.
Kadın işçiler mektubunda aç olduklarını bir yıla yakın ücretlerini alamadıklarını ve günde 15 saat çalıştıklarını dile getirirler. Bu hareket yine malum çevreler tarafından farklı yorumlara sebep olur.
O dönemin Osmanlı Sosyalist Merkez Partisi bu olayın öncüsü olur. Çok ilginç sadrazam bu kadın işçilerin sorunları ile kısmen de olsa ilgilenir çalışma koşulu biraz düzelir. İttihat ve Terakki Partisi yönetimi ele alınca bu işçiler tutuklanır, Sosyalist partiler ve yayın organları kapatılır. Cumhuriyet döneminde de pek farklı bir şey olmadığı herkesin malumu.
Bugün 'normal' hatta 'hakkımız' olarak gördüğümüz hafta sonu tatili, sekiz saatlik iş günü, gibi birçok kurum ve anlayış aslında zorla ve son yüz senede elde edilmiş kazanımlardır. Bu uğurda mücadele veren tüm militan ruhlu işçi kardeşlerimizi saygı ile anıyorum. Geldiğimiz Noktadan bakınca "hayat ve hakikat" adlı mektubu kaleme alan kadın işçilere ne desek az.
Günümüzde Erkek egemenliğine karşı çıkan yine o erkeklerin izni ile Kadın kotasından yararlanıp bazı kademelerde görev alan kadınlara şunu hatırlatmada yarar vardır. Bu işler selfi yaparak caka satmaya benzemez.
Mücadele vereceksin, kendi gücünle emeğinle başkalarının lütufu ile yetinmeyeceksin. Zira sosyalizm de kota ne olmaz, Kadın erkek de olmaz. Sadece insan olur.
Kotalar bana hep şu olayı hatırlatır: 1961 Anayasasının en ve tek saçma bir maddesi vardı. Tabii senatörlük O dönemin Cumhurbaşkanı canı kimi isterse Tabii senatör olarak atardı. Bu madde tarih oldu. Kotalar da bir gün tarih olur kadını genci erkeği insan olarak yarışır.
Yorum Yazın