Okumak kadar, yazmanın da güçlüğü var inanın. Çoğumuzun iyi bir eğitimle ekonomi okuduk. Yetmedi. Yüksek lisans ve doktora yapan arkadaşlarımız var
Arkasından yıllar yılları kovaladı. Krizler, krizlerden çıkışlar, krizleri yöneten sorumlular, krizlere neden olan iç ve dış olaylar. Bütün bunları zihinlerimize kazıdık. Hini hacette lazım olur, bunlardan çıkardığımız sonuçları ve dersleri unutmayalım diye kafamızda taşıdık durduk.
Bütün bunlara rağmen 2024 yılı başlarına ulaştığımız bu günler de arabın dediği gibi “Kellim kellim la yenfa” yani değişen bir şey yok noktasında olduğumuza üzülüyoruz. Gerçekten bir eksik, bir fazla diyeceğim ama eksik de fazla da birden fazla.
Facebook da emekliler konusunda bir paylaşım yaptım. Kendim de emekliyim. Fakat gelen cevaplara bakıyorum. Üstad bırak bunları diyor. Yazdığına itirazım yok, ama daha büyük bir tehlike içindeyiz diyor bu ülke aşığı ve duyarlı bilge kardeşimiz.
Önce emeklilerden başlayayım. Her gün televizyonlar da emeklilere uzatılan mikrofonlarda yaşam şartlarının ne kadar kötü olduğunu anlatmaya çalışıyor bu masum ve umutsuz kesim. Ve buna karşı devletin yaptığı çalışma haberleri. Devletin ilgili kurumları top dolaştırmaya devam ediyor. Etkililer, yetkililer. Komisyonlar, kabine toplantıları sık sık duyduğumuz şeyler. Benim de dahil olduğum 7.500.00 diliminde emekli maaşı alanlara sözüm ona çözüm arıyorlar. Arasınlar bakalım.
Aslında, hepimiz biliyoruz ki. Bütçe öylesine açık veriyor ki, bu açığı kapatmak için tedbirler almaya çalışırken, bir de ayda 2-3 bin liralık bir emekli zammına bile bu bütçe açığının tahammül etmesi mümkün değil. Hani amiyane tabirle “delik büyük, yama küçük hesabı. Açığı daha da büyütmekten korkuyorlar.
Peki, artık kimse için zor olmayan sorunun cevabını biz bir defa daha yazalım. Bütçe açığını kapatmak için kullanacağınız finansal enstrümanlar belli. Nedir bunlar. İlki nasıl olsa darphane elimizde. Sadece kağıt maliyetine para basmak. Keşke bu çözümün yan tesirleri olmasa. Para basma piyasa da paranızın çoğalması sonucu, paranın satın alma gücünü azaltan, kur artışına sebep olan ve mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına yani enflasyonun yükselmesine neden olur. Bunu bir kenara koyalım. Başka, ikinci yol madem amaç devlet gelirlerini artırmak. Vergileri artırırım dersiniz. Biliyorsunuz devlet vergi adını koyduğu ihtiyaçları için kullandığı para toplama yöntemini iki farklı usulle alır. Biz buna dolaylı yol ve dolaysız yol deriz. Dolaylı yol veya dolaylı vergiler dediğimiz Katma Değer Vergisi, Özel Tüketim Vergisi, Gümrük Vergisi, BSMV gibi kısa sürede sonuç almaya matuf vergilerdir. Bunlarda ki artışlar 1-2 ay içinde devlet kasasına akmaya başlar.
Diğerine ise Dolaysız Vergiler demekteyiz. Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, MTV gibi vergilerdir ki kısa vade de bunlardan geri dönüş almak mümkün değildir. Yıl içinde kişi ve kurumlar para kazanacak ve ertesi yıl bu kazancın vergilerini ödeyecekler. Kasaya girişi zaman alır. Gerçi devletimiz buna çare olarak yıl içerisinde ufak ufak “Peşin Vergi” veya “Geçici Vergi” adı altında bir sonraki yılda alması gereken vergiyi toplamaya çalışırlar.
Velhasıl bu da sık sık seçimlerin olduğu ülkemizde dozunu kaçırmamak sureti ile kullanılabilir. Bazen aldığı vergiyi devlet bir defa daha ister, maalesef hukukumuzda buna izin verir. Bunu da geçelim.
Üçüncü yol ise devlet; parası olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından borç alır. Vatandaşlar bu suretle tasarruflarını değerlendirerek bir faiz geliri elde eder. Daha önceki dönemler de devlet borçlanma senedi (tahvil) satarak bu işi yapardı, ancak şimdi Bankaları aracı kılarak yapmaktadır. Vatandaşlardan faiz karşılığı toplanan mevduatları, bankalar da devlete borç vermektedirler. Ancak; bu yolun maliyeti büyüktür. Şu veya bu şekilde alınan borçlar için 2024 yılı bütçesinde faiz için ayırdığı karşılık 1 trilyon 200 milyar TL. sidir. Korkunç bir para. Ama çaresiz yönetimlerin sık başvurdukları bir yöntemdir. Bunu da yine bir kenara koyalım. Çünkü bu yöntem kar topu gibi her yıl katlaya katlaya devam etmektedir.
Şimdi gelelim en sıkıntılı yola. Sıfırı tüketmiş bir tüccar önce arabasını, elindeki kıymetleri, gayrimenkulleri ve en nihayet evini satarak ekonomik sıkıntısını önlemeye çalışır. Bu iflastan bir önceki safhadır.
Devletimiz özelleştirme adı altında eldeki tüm değerleri sattı. Kalanları ise Türkiye Varlık Fonu diye gruplaştırarak tek bir yönetime bağladı. Başkanı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Varlık fonu bir yıl önceki hesaplarını her yılın Aralık Ayında yayınlar. Bu konuyu her yıl olduğu gibi son durumun ileride daha genişçe yazmayı düşünüyorum. Ancak, fon hakkında kısaca bilgi aktarayım. Varlık fonuna devredilen şirketlerin başlıcaları şunlardır. Ziraat Bankası, Botaş, PTT, Türksat, Türkiye Petrolleri, Eti Maden, Türk Telekom, Halk Bankası, Vakıfbank, Borsa İstanbul, Türkiye Sigorta, Kardemir, İzmir Alsancak Limanı, Turkcell, Türk Şeker, Türk Hava Yolları ve Çaykur.
Yine fona ait Türkiye’nin birçok yerinde kupon arazi ve arsalar. Türkiye Varlık Fonu’nun 2023 yılı değeri kendi açıklamalarına göre 11.2 Trilyon Dolardır. 2022 yılı raporunun öncekilere göre Bağımsız Denetim Raporu ile birlikte, önceki yıllara göre daha detaylı bir çalışmanın ürünü olduğunu görmekteyiz. Ancak bir ilave daha yapalım. Türkiye Varlık Fonu kredi derecelendirme kuruluşlarının tespitine göre kredi notu “B” ve görünümü negatif olarak belirlenmiştir. Kısa bir süre önce fon bünyesinde İzmir Alsancak Limanını satılığa çıkarmıştır.
Demek oluyor ki bu şartlar altında kedinin kuyruğunu yakalaması nasılsa bundan sonra ki bütçeye getirilen her yük taşmış olan bardağa yapılan ilaveler gibidir.
Yorum Yazın