Yazıma ‘Kurultaydan Güçlenerek Çıktık’ palavrası ile başlamayacağım.
Güçlü mü çıktı zayıf mı çıktı onu zamana bırakalım!
Yalnız Kurultay Türkiye Demokrasi Hareketine bir ders niteliğinde geçti.
Türkiye Tarihinde ilk defa bir parti kurultayda delegenin oyu ile Genel Başkan değiştirdi.
Diğer partilerin parti içi demokrasine bakmaya bile gerek yok.
Çünkü listeler hazırlanır, toptan kaldır elini indir elini olay biter.
Siyasi Akademisyenler CHP'nin bu kongresini çok değişik boyutları ile analiz edecektir, etmelidir de.
Kurultay Sabahı salona ilk gidenlerdenim.
Türkiye'nin her yerinden; doğu, batı, kuzey, güney yüzlerce kilometre yol yaparak gelmiş binlerce insan topluluğu vardı.
Vardı ama hepsinin gözlerinde de “Bu işi bitirelim artık” izlenimlerini görüyordum.
Herkesin kafasının içindeki o endişeyi gözlerinin parıltısı yok ediyordu.
Dile kolay 70 yıldır doğru dürüst iktidar görmemiş bir partinin tabanından söz ediyorum!
Menderes, Demirel, Özal, Erbakan. Bu liderlerin partisinden eser yok.
Böyle bir ortamda 100 yıllık koca çınarı değerlendirmek gerçekten de kaçınılmaz bir olay.
Mustafa Kemal Atatürk'ün bu kadar büyük bir lider olması belki de bundandır.
Bazıları elbette bu kurultayı anlamaya gerek duymayacaktır.
Estetikten ve entelektüel kültürden yoksun olanlar, kendi bildikleri yöntemlerle bu kurultayın analizini yapacaktır.
Zaten bizim konumuz da onlar değil.
Genel Başkan adaylarının ortak çıkışı ‘değişim’ olarak salona damgasını vurdu.
Ama nasıl bir değişim olacağı konusu hep gölgede kaldı.
Büyük çoğunluk değişimi; “Ali gider Veli gelir” olarak görüyordu. Sayın Kılıçdaroğlu'nun konuşmaları ve vücut dili hiç de değişim yapacak bir görüntü vermiyordu.
Kadın kotasını yüzde elliye çıkarmayı bir değişim olarak müjdeliyordu.
Sayın Özgür Özel’de biraz solculuk numarası yaparak değişim olacağını sanmanın yanlışlığı içindeydi.
‘Değişim’in ilk adımının Dünyanın ve ülkemizin iç ve dış koşulları göz önünde bulundurarak eleştiri ve öz eleştiri esasından geçeceği gerçeğini iki aday da es geçti.
Sanki son seçim yenilgisinden tutun da; Ekmeleddin olayı, partinin kimliksiz hale gelmesi, partinin sağ siyaset tavrı alması, Laiklik ve Atatürkçülüğün rafa kaldırmasını başka birileri yapmış gibi hiç bir öz eleştiriye rastlamadım.
Tüm bunlara rağmen Sayın Kemal Bey bir fırsatı daha değerlendiremedi.
İkinci tur başlamadan çekilmeliydi. Niye çekilmediğini veya çekilemediğini biliyorduk ama net görüntü yayınlanınca yıllar önce bir toplantıda yaptığım bir konuşmam aklıma geldi!
Konuşmam da Rasim Bölücek, Şükrü Karaca, Cevdet Nasıranlı gibi sağcı yobaz takımlarının nasıl danışman olduğunu eleştirince salondaki bazıları; “Şimdi bunun sırası mı” diyerek gülümsüyordu.
Hatta bazıları bizleri Marjinal buluyordu.
Ne oldu?
Tarih beni haklı çıkardı…
Anlaşılan o ki Kemal Bey Genel Başkan olmuş ama Lider olamamış.
Bir danışman el kol hareketi yaparak Genel Başkanın huzurunda nezaketsizlik yapamaz. Yıllarca bu partiyi bu danışmalarla yönetirsen partinin sağa savrulması çok da garip değil.
Tüm bunlar olurken Kemal Beyin kadrosu ne yapıyordu?
Hepsi de her şeyi biliyordu.
Ama kendi koltuklarını korumak için hepsinin altına imza atıyorlardı.
Özgür Bey; “Bizim haberimiz yok” diyor.
AKP Adalet Bakanı Ankara’dan aday olurken de mi haberin yoktu? Taraf Gazetesi’nde Atatürk'e hakaret edenlerin İzmir’de liste başı olurken de mi haberiniz yoktu?
Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Seçimi Delegelerin özgür iradesi ile Sayın Özgür Özel kazandı.
Hayırlı uğurlu olsun.
Parti Meclisini oluşturdu, Ali Abbas arkadaşımız parti meclisine girmeyi başardı kutlarım.
Yalınız Parti Meclis Üyelerini inceleyince bazı şeyleri de düşünmemek olmaz.
Tanıdığım kadarı ile Niğde, Karaman, Kastamonu gibi bazı illerin İl Başkanları da Parti Meclisine Anahtar listeden girdi.
Merak ediyorum bu illerin il Başkanları kendi illerini doruğa taşıdı da şimdi sıra Türkiye'ye mi geldi?
Bu arkadaşlara da haksızlık etmek istemiyorum çünkü tanımıyorum.
Belki de çok donanımlıdırlar, Türkiye Siyasetine yön verecek bilgi ve donanımlara sahiptir.
Benim ki merak işte!
Burada Ali Abbas'a bir parantez açmak gerekir:
Genel Merkez hakkını yedi, yanlış sıralandırma yaptı.
Ve adalet yerini buldu.
Aksaray'ı en iyi şekilde temsil edeceğine yürekten inanıyorum.
İsim değişimiyle "değişim" olamayacağına inanlardanım.
Bir partinin siyasi kimliğini; programı, örgütleme yapısı ve kadrolarının niteliği belirler görüşüne inanlardanım.
Tüm bunlara rağmen güzel bir kurultay oldu.
Siyasal mekteplerde delegenin ilk defa bir genel başkanı nasıl değiştirdiği uzun yıllar ders olarak okutulacaktır.
Ama sayın Eski Genel Başkanımız bu şekilde veda etmemeliydi.
Salonda o gidişine gerçekten üzüldüm içim cız etti.
Bu kadar yanlışlıklarına rağmen veda böyle olmamalıydı diye düşünüyorum ve Şeyh Bedrettin Destanından bir bölümle yazımı noktalıyorum:
Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını...
Yorum Yazın