Dün televizyon izlerken haberlerde Adalet Bakanımızın bir açıklaması tartışma konusu idi. Galiba kamuya alınacak bir personel için aracı olunması istenen bir Bakan Yardımcısından destek olması ile alakalı idi. Bunun üzerine Sayın Bakan da içinde liyakat lafı geçen cümlelerin birbiri peşisıra kullanılması basının dikkatini çekmişti.
Liyakat Türkçemizde “uygun olmak” anlamında kullanılır. Ancak; “Devlet dilinde liyakat daha üst anlamlar da” taşır. Ahlaken düzgün, bilgi, görgü ve yeteneği üstlendiği görevleri bihakkın yapmaya ve üstesinden gelmeye yeterli olmayı da içerir.
Peki liyakat başta aile, okul, çevre ve tecrübe ile elde edilen bir vasıfmıdır? Öyle de denilebilir. Ancak, bireysel bazda sizin emsallerinizden daha liyakatlı olduğunuzu işe alımlarda verilen özgeçmiş veya tanıdığınız kimselerin verdiği referanslarla mı ölçmek mümkün olacaktır. Yani liyakatlı olmak sizden bir başkasının tarif, tanım ve tavsiyesi ile mi ortaya çıkar. Burada yanılgılar olmaz mı?
Mesela, kendisini hiç tanımadığımız halde adı efsaneye çıkan veya hayat hikayesini okuduğunuz vakit; evet işte oturduğu her yere layık olan üstün ahlaklı ve yüksek vasıflı birileri de liyakat sahibi olamaz mı? Gayet tabi olur. Ama genellikle buna tarihimiz tanıklık eder.
Ben okuduğum bir kitap vesilesi ile bunlardan birine daha tanık oldum. İşte bu dedim.
İzin verirseniz adından pek söz edilmeyen bu tarihsel şahsiyeti olabildiğince kısa anlatmak isterim.
Mehmet Şükrü Saraçoğlu, devlet adamlığı özelliklerinin yanında iki farklı kimliğinin de olması onu kendimce daha değerli ve liyakatlı buluyorum.
Bunlardan ilki Fenerbahçeli olması ve Cumhuriyetle eşdeğer bir spor kulübümüzün en zor şartlarda 16.Mart.1934’ten, 15.Ekim.1950 ye yaklaşık 17 yıl Fenerbahçe Spor Kulübünün Başkanlığı ve ilaveten 1950-1953 arasında da fahri Başkanlık yapmasıydı.
Diğeri ise M. Şükrü Saraçoğlu’nun o günlerin zor şartlarında dahi olsa “Turancılık” fikrini benimsemesi idi.
Büyük dahi Atatürk gerek Cumhuriyetten önce, gerekse Cumhuriyet kurulduktan sonra bu liyakat sahibi insanı daima yanında tutmuş ve her dönem ona devletin üst yönetim sorumluluğunu vererek tam bir insan mühendisi olduğunu ortaya koymuştur.
İzin verirseniz sadece Fenerbahçe Stadı’nın üzerindeki yazıdan (şimdi bu stat Atatürk Stadı adını aldı) ve stadın hemen yanında ki otobüs durağında adına rastladığımız bu değerimizin, gergef gibi işlediği yaşamından kısa kısa bilgi aktarayım.
1887’de Ödemiş’te doğdu. Babası saraç Tevfik usta, annesi ev hanımı Şerife hanımdır. İdadi’yi bitirdikten sonra Siyasal Bilgiler ve ardından Belçika ve İsviçre’ye gitti. İsviçre Üniversite’sinde Siyasal İlimler Fakültesi’nde politika ve ekonomi eğitimi aldı. Cenevre “Türk Yurdunu” kurdu. Başkanlığı yaptı. Mahmut Esat Bozkurt ile İsviçre’den ayrılarak büyük bir kaçış macerasından sonra milli mücadeleye destek için Anadolu’ya geldi. İlk olarak Demirci Mehmet Efe’nin yanında, sonra Yunan ilerleyişini durdurmak için “Genç Aydınlar” gurubunun kurucuları arasında yer aldı.
Büyük zaferin ardından önce Ödemiş Belediye Başkanlığı, İzmir İktisat kongresinden sonra İzmir Milletvekili olarak Meclis’e katıldı.
Mecliste 1924 Anayasa tasarısı görüşmelerinde Cumhurbaşkanına veto ve fesih yetkisi veren maddelere “Ulusal Egemenliğe” aykırı olduğu nedeniyle karşı çıktı. Çağrısı üzerine Atatürk ile konuyu tartıştı ve onu ikna etti.
1924’de kurulan Fethi Bey Hükümeti’nde maarif vekili oldu. İlkokul ve meslek okulları gelişmesine önem verdi.
1926’da Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerinin mallarına el konulması üzerine kurulan Karma Mübadele Komisyonu Başkanlığını yaptı.
1. Kasım.1927 yılında kurulan İsmet Paşa Hükümetinde Maliye Bakanı olarak görev yaptı. Bu görev sırasında “Türk Parasını Değerini Koruma Kanunu” ile birlikte, Türk Ekonomisi için çok gerekli olan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nı kurdu. Böylece 1929 Dünya Ekonomik Krizine dayanıklı bir yapı kurulmasını sağladı.
1931’de Mali ve Ekonomik gelişmeleri izlemek ve işbirliği imkanını araştırmak için Amerika’ya gönderildi. Dönüşünde bir İnceleme ve Araştırma Raporu hazırladı. Türkiye’de pamuklu sanayiinin kurulmasını sağladı.
1932’de Osmanlı’dan, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sırtında kalan borçlar için kurulan komisyona başkanlık etti. Ve büyük bir başarı ile sonuçlandırdı.
1933’te Adalet Bakanlığı’na getirildi. 1938’e kadar yaptığı Bakanlık döneminde, Avukatlık, Hakimler, İcra-İflas, Barem ve Emeklilik Kanunları çıkarıldı. Cezaevleri çağdaş koşullara kavuşturuldu, tahliye sonra mahkûmların hayat tarzlarının iyileştirilmesi konularında çalışmalar yaptı.
1938 yılında Celal Bayar Hükümetinde Dışişleri Bakanlığına getirildi. Hatay’ın Türkiye’ye katılımını sağlayan antlaşmayı Fransa Büyükelçisi ile imzaladı.
Türkiye’nin 2. Dünya Savaşına girmeme politikasını başarıyla uyguladı.
1942’de Başbakan Refik Saydam’ın ölümü üzerine 1942’de hükümeti kurmakla görevlendirildi. 1946’ya kadar dört yıl aralıksız Başbakanlık yaptı.
1948’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’nı üstlendi.
1950 yılında Siyasal yaşamdan çekildi.
TİME Dergisi’nin Atatürk ve İnönü’den sonra 1943’de kapak yaptığı ikinci Türk olan Şükrü Saraçoğlu 1953 yılında kansere yenik düştü ve yaşamdan ayrıldı.
Mehmet Şükrü Saraçoğlu başta Tarih olmak üzere her konuda Ata’mızın övgüsüne ve güvenine layık olmuş bir Devlet adamı olarak Türk Devlet ve Siyasi tarihinde ender devlet adamlarından birisidir.
Öldüğünde Teşvikiye’de kiralık bir dairede oturuyordu. İşte “Cumhuriyet dönemi ve devamının Liyakatlı bir Devlet Adamı örneği.
Atamız büyük bir feraset ve zeka örneği olarak çevresini hep böyle değerli insanlardan oluşturmuştu.
Yorum Yazın