Söze başlarken "Zübükleşir" Nasipse Aday Olmak Hikayesi!
Siyaset bir insan yönetme sanatıdır.
Sende var mı o kabiliyet?
‘Yok, canım işte’ diyerek lafı büker, nasipse olur bakalım ile bitirir.
Sen kendin için mi aday oluyorsun? Beni temsil edeceksen benim olurumu aldın mı?
Yok canım, el becerisi ile nasipse adayız…
Nasipse adayız bir yandan insanı acı acı güldürürken, bir yandan da rahatsız edici bir noktaya sürükleniyorsun.
İşte tam bu yerde ana karakterinin iktidar hırsı ile yavaş yavaş zehirlendiğini düşündüğümüz yerlerde insan ister istemez kasılıp kalıyor.
Seçimler yaklaştıkça Yerel Basında boy boy ‘Nasipse Adaycık’lar türemeye başlar.
Basının tam sevdiği tiplerdir bunlar. Basar parayı kendi reklamını yaparlar.
Herkes memnundur hayatından!
Zaman gelir kendi yaptırdığı haberin etkisinde kalır; “ben neymişim be” demeye başlar.
Hepimizin ortak bildiği buna benzer sinema filmi ve mizah kitaplar vardır.
Bir kitapta; “Bir radyo programı sonrasında isminin belediye başkanlık adaylığı için geçtiğini öğrenen doktor sonunda bu fikre ısınıyor, siyasete atılmaya karar veriyor.”.
Kemal Sunalın, herkesin beğendiği ve neden yasak olduğunu anlamadığım Zübük Filmi buna benzer hikayelerle doludur.
Aslında hiç kahraman olmayıp kendi kendine gaza gelen Keşanlı Ali Destanı hep bu acı ama gerçek hikayelere doludur.
Nasipse aday oluruz tipleri yaratan halk kahramanlarına ne demeli!
Bu ilişki karşılıklıdır. Herkes birbirinden nasiplenir.
Kendi çıkarları için bir ağa, lider, baş yaratmak için gecelerini gündüze katanlara ne demeli?
Kendisine bir ağa, bir lider bulan uyanık mahalleli veya köylü tüm isteklerini yukarıya taşıyacak bir taşıyıcı bulmuştur artık.
Artık bir liderleri olacaktır.
Hiçbir şeyi kendileri halletmek zorunda kalmayacaklardır.
Her şeylerini yarattıkları lidere söyleyecekler, kendileri yan gelip yatacaklardır.
Nasipse aday adayı artık bir kurtarıcıdır…
O artık bir memleket sevdalısıdır.
Yemek, içmek gırla…
Tam bu esnada "yiyici" takımı devreye girer.
Reklamcılar da pusuda; yaratmış oldukları adayın takım elbisesinden tutun da aile bağlarına kadar ilgilenmenin sırası geldi de geçiyor bile.
Düğmeler ilikli, göbekler çekik afişler basılacaktır.
Bu afişe bir de parti liderinin resmini montajladın mı deme gitsin.
Herkesin herkesten memnun olmasının son aşamasına doğru yaklaşılır.
Piyasada ne mahalleli kalır, ne köyden bir kaç kişi.
Herkes uçmuştur.
Çünkü tünelin ucunda ışık gözükmüştür.
Haklarını yemeyelim, liderin etrafında kadrolu iki üç kişi kalmıştır.
Onlar da; bizim aşkımız, partimizin yüce değerleri derken gelecek seçimin yatırımını kafalarında yazmıştır bile.
Yavaş yavaş bir şeyin yanlış gittiğini görmeye başlar nasipse adayımız.
Karşısındaki figürler değişmiştir artık.
Boş kalabalığın yerine alacaklılar boy göstermiştir.
Bu alacaklı kesiminin başında da basın yer alır.
Önce şu reklam ve haber paralarını bir alsın.
Ondan sonra lokantacı, çaycı, reklamcı aklına kim gelirse sıraya girmiştir.
Nasipse aday olurumun yerini yavaş yavaş nasip değilmiş almaya başlar.
Ve bir seçim de böylece mutlu sona ulaşır.
Ne ekonomi, ne eğitim, ne işsizlik!
Hepsi gelecek bahara kalır…
Yorum Yazın