Küreselleşen bir Dünyada ‘yerli ve milli’ ifadesi anlamlı mıdır?
Tüm yerkürenin birbirlerine mal alım satımı yaptığı bir Dünyada yerel kalmak olanaklı mı?
Küreselleşme, Neo-Liberal Akımın son umudu ise buna karşı ne yapılmalı?
ABD Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger; “Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz, insanları yönetirsiniz” diyerek Kapitalist Yönetim biçiminin bir noktasını ortaya koymuştur.
Seçim döneminde ülke insanlarını ‘Yerli’, ‘Milli’ diye sınıflara ayıranların iktidara gelince ne kadar yerli ve Milli olduklarına hiç baktık mı?
Yüzde 49' u yabancı parçalardan üretilen otomobil için bile çekinmeden “İlk Yerli ve Milli Otomobil” diyebildiğimiz bu ortamda ne kadar yerliyiz?
Elbette her işe başlarken bir bocalama dönemi olacaktır!
Yüzde 49 yabancı bile olsa benim açımdan iyi bir başlangıç ve burada sorun yok.
Sorun; bizi yerli ve milli diyerek kategoriye ayıran iktidar ve iktidarlar gerçekten yerli ve milli mi?
Herkesin tekrarı olsa bile seçimler yaklaşırken gündemin tek maddesi olan yerli ve milli konusunu biraz açalım:
“AKP İktidarında 62 Milyar Dolarlık özelleştirme yapıldı, 300 Milyon Metrekare Hazine Arazisi ihaleyle satıldı”,
“20 yılda 273 kurum elden çıkarıldı. Bunlardan en önemlileri altın yumurtlayan Türk Telekom ve Seka Kâğıt Fabrikası. Kendi ülkemizin kâğıt ve hammaddesini karşılayan Seka'yı sattık dışarıdan peçete satın aldık.”.
Nasıl Millilik ise?
Tekel fabrikalarını, şeker fabrikalarını satarak milyonlarca çiftçimizi açlığa mahkûm ettik!
Kendi tütünümüzü ABD Sigara Fabrikalarına satarak yabancı sigara tiryakisi olduk!
Şimdi aşağıdaki yazıyı sindire sindire okuyalım ki, görelim ne kadar yerli ve Milliyiz:
“Ahmet Bey, sabah saat 07,00 de İPhone Telefonunun alarmıyla gözlerini açtı. Madam Coco yorganını kaldırdı Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Addidas terliklerini giydi. WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Braun ile saçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pıerre Cardın takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonunda medya özetlerini izledi, yabancı marka otomobiline bindi ve Ahmet Bey seçim ofisine ulaştı.
Yandaş danışma gurubundan gerekli programı aldıktan sonra halkın içine karışmak için yola çıktı. Yolda ufak bir tartışma yaptılar: “Halkın içine girince halk gibi mi olalım, yoksa, bu halk güç gösterisini pek sever, o nedenle kendimiz gibi mi olalım?”
İşin en acıklı yanı ne oldu biliyormusunuz:
Akşamdan kalma bulgur pilavı ile karnını doyuran ahalimiz bu sahtekâr Komprador Uşağını saatlerce ayakta alkışladı!
İki saat sonra bu toplumun kanını emen Kapitalist Sınıfın çıkarcı yüzünü anlatan siyasetçileri de hepimizin bildiği küfürleri ederek; “‘hain’, ‘vatan düşmanları’, ‘biz yerli ve milliyetçiyiz, geleneklerimize bağlı insanlarız, sizi satılmışlar” diyerek kovaladı…
Ahmet Bey mebus oldu, yalandan yemin ettikten sonra ilk iş olarak komisyonda tarım alanlarının ve orman alanlarının özelleşmesi için teklif verdi.
Bulgur pilavı ile kahvaltısını yapan ahalimiz de bu sırada hala sindirim problemi ile uğraşıyordu.
İşte size nur topu gibi bir Yerli ve Milli…
Yorum Yazın