Az gelişmiş ülkelerde her şey gibi siyaset te el yordamı ile yapılır.
Herkes vatanına, milletine, bulunduğu partisine aşıktır.
Tek doğru onunkidir. Başka doğruların olması söz konusu bile değildir.
Siyasi Bilimciler; Neo-Liberal Akımın hüküm sürdüğü ülkemizde Siyaset-Ticaret ilişkisini incelemeye devam ediyor.
Ama bu veriler kimsenin umurunda değil gibi gözüküyor.
Partici ve partizanı karıştırmamak gerekir.
Partizan; partisinin İdeolojisine nefer olan militandır. Partici ise bize has el yordamı ve kişisel çıkarlarını düşünen bir anlayıştır.
Particinin de hakkını vermek gerekir: Onu bu lümpen tavra sürükleyen tavır ülkenin içinde bulunduğu sosyal keşmekeşten kaynaklanmaktadır.
Bir particinin en göze batan temel özelliği nedir o zaman?
Beslendiği tek kaynak hizipçi guruplardır. Bu guruplar olmazsa olmazıdır.
Kendi bütünlüğünü bu hizipçi gurupların varlığına borçludur.
İlkeler ve belli ideolojiler etrafında çalışma yapanlara elbette lafımız yoktur.
Partici ne sağcıdır ne de solcu. Onun için tek düşünce tarzı çok sağlam partici olduğudur.
Onun için partisinin ideolojisi, fikri, siyaset görüşü önemli değildir.
Bu bağlılık ve sevgi ona dedesinden mirastır.
Parti içinde ideoloji, fikir ile uğraşan kesim onun en uyuz olduğu kesimdir.
Particiye göre bu insanlar partiden temizlenmelidir, çünkü ona göre bu kesimler partisine zarar vermektedir!
“Türkiye'de Partiler ve Sosyal Ağların İnşası” isimli kitap Oğuz Topak ve Ayşen Uysal’ın kaleme aldığı çok güzel bir eser. (Okumayanlara duyurulur).
Kitapta; “Kendisiyle mülakat yaptığı bir partici -siyaseti bir kumar olarak tanımlıyorum. Kazandıkça daha çok kazanmak, kaybettikçe de kaybettiklerimizi telafi etmek için yapılan bir şey haline dönüşüyor” diyor.
Kitapta Siyaset-Para ilişkisine de dikkat çekiliyor.
Zira para ve siyaset ikilisi ayrılmaz bir ikili.
Yazar bu ilişkiyi bakın nasıl anlatıyor:
“Bu ilişkiyi gördüğünüzde, particiliğin öyle herkese nasip olacak bir iş olmadığını da anlıyorsunuz. Hasbelkader parasız adım atsanız bile devam edebilmeniz çoğu kez mali kaynaklarınıza bağlı oluyor. Çok örgütlü bir yapı içinden de gelmiyorsanız, kesenin ağzını biraz daha açmanız lazım. Önceden bir biçimde çizik yemişseniz, kazanmak, pardon seçilmek için kesenin ağzını daha da fazla açmanız gerekebilir…”.
Bu ve buna benzer anlatımlar devam edip gidiyor…
Siyasi Partilerde ideolojiler geri plana itildikçe paranın etkisi artıyor, para bu kadar belirleyici oldukça da ideolojiler iyice silikleşiyor yerini siyaset, daha doğrusu particilik alıyor.
Zira particilerin çoğu siyaset yapmıyor! Onlar iş insanı-kişisel çıkar ilişkisinden ibaret oluyor.
Para siyaseti besliyor, siyaset de parayı.
Siyasi partiler en nihayetinde bir güçler ve mücadeleler alanı. Bu güç dengelerinin belirlenmesinde para en önemli belirleyenlerden biri durumunda.
Maddi kaynaklarınızla siyasi kariyer basamaklarını hızlıca tırmanmanız mümkün.
Herkes herkesi kolluyor, herkes herkesten memnun.
Memnun olmayan tek kesim bu Ali Cengiz oyunlarının dışında kalan tertemiz seçmen.
Partici bu ortamı iyi koklar.
Onun gözünde “paran yoksa” ağzınla kuş tutsan da bir hiçsin!
Siyasi Partiler Yasası’nın neden hiç kimse tarafından değiştirilmediğini anlıyorsunuz değil mi?
Parti içi demokrasi, üye yapılanması, ahbap çavuş ilişkileri, para-siyasi arkadaşlığı bunlara hiç kimse dokunmaz.
Böyle bir siyasi örgütlenmede iktidarda olan ve iktidara gelecek parti yolsuzluk, vurgun, talan düzenini önleyebilir mi?
Siz hala “Vatan-Millet, memleket aşkı, halkın neferiyim” gibi hiç bir ağırlığı olmayan sloganlara inanadurun.
Yorum Yazın