Reklamı Geç
Vista Prime
Aksaray
DOLAR34.0692
EURO37.7489
ALTIN2730.4
Ferda Bozkurt

Ferda Bozkurt

Mail: ferdabozkurt@gundemaksaray.com

SANSÜR

Tüm iktidarların eninde sonunda başvurduğu kudretli sözcük Sansür!

Muhalefette özgürlükçü- Demokrat, iktidara gelince düzeni korumak için uygulanan tılsımlı sözcük. Siyasal sistemin korumakla yükümlü hissettiği kamu otoritesini bozabileceğine inanılan her türlü iletişim araçları düzen iktidarları tarafından hep dar kapsamda tutulmaya çalışılmıştır.

Kendi egemen yönetim biçimini sürdürmek, kitleleri kendine köle yapmak için asırlar boyu düzen koruyucularının ilk aklına gelen dayanılmaz sözcüktür sansür.

Her sosyal olaylarda olduğu gibi sansür olayının da tarihi ve sosyolojik bir geçmişi vardır.

Az gelişmiş toplumlarda bu çaresizlik kendini daha da gösterir.

Yasaklar ilk önce aileden başlar. Anne, baba çocuğunun düzene uyum sağlaması için adı konulmamış baskılara başvurur. Bu sistem şehir, mahalle, okul, kamu yerleri gibi her alanda nasibini alır. Bir de bakmışınız ki en özgürlükçü takılanlar bile mahalle baskılarına boyun eğer.

Olaylar önce herkes herkesin kendisi gibi olmasını istemekle başlar. Giyim kuşam, örf, adet gözünüzün önüne kapı gibi dayanır. Çağlar boyunca sansürün en başarılı uygulayıcıları; siyasal ve dinsel otorite sahipleri olmuştur.

Din tüm toplumlarda halk yığınlarını kendi emellerine hizmet ettirmek için sansür aracı olarak kullanılmıştır.

Sansür; genelde, siyasal sansür, dinsel sansür, ahlaki sansür ve akademik sansür olmak üzere dört ana başlık üzerinden incelenebilir.

Bizim konumuz siyasi sansürdür:

Her iktidar bir çıkmaza girince değişik kılıflar altında yasaklara başvurur. AKP Hükümetleri Türkiye'ye özgürlük ve demokrasi adını ön plana çıkararak iktidar oldu. Gelinen noktalara bir bakın ki; kendi mağdur olduğu konularda bile baskı yöntemine geçti.

Yasakçı zihniyetten beslenen toplumun ürünü olan iktidar ve muhalefet partileri güle oynaya sansür yasasını çıkardılar.

“Olurmu canım. Muhalefet çok direndi ama sayısı yetmiyor” diyenler olacaktır her zaman olduğu gibi.

O zaman şu manzaraya bir bakalım:

Mecliste oylamaya katılan muhalefet partilerinin katılımına bir bakın! Samimi olmadıklarını buradan anlayacaksınız.

Modern çağda yaşayan ama düşünce bazında Cilalı Taş Devrini yaşayan toplumların kaderidir bu.

Kader demişken; Kader de bir kader değil mi? Aman Allahım. Ne sotalı bir laf ya!

Yasakçı zihniyet bizlerin o kadar iliklerine işlemiş ki, en demokrat partiler bile tüzük baskısı ile denetlemeye çalışır.

Muhalefet boyunca kendi içinde özgürce tartışamayan bir partinin iktidara gelince ne yapacağı hiç sürpriz olmaz.

Ağa, bey, zümre, lider, hakan, sıfatlarının hakim olduğu bir toplumda demokrasi ve özgürlük olmaz.

Beş yılda bir önüne konan sandığa ve kendisine dayatılan adaya oy verir ve kendini özgür hisseder.

Bu çark hala devam eder gider ne hikmetse…

Elbette Devletlerin, siyasi oluşumların bir kural ve yasal zincirleri olacaktır. Ama bu yasal kuralların kendi iktidarını ve koltuğunu korumak için kullanılması yanlış olan.

Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde sayısız sansür yasaları çıktı ama hiç bir derde deva olmadı. Sadece günü kurtarıyormuş gibi yaptı.

Zaten bir iktidarın gidici olduğunun en büyük belirtisi nedir biliyor musunuz?

Yasakları ve baskıyı arttırmak…

Ama ne yaparsanız yapın erken öten horozun başını kesmekle sabahın olmasını önleyemeyeceksiniz.

Ne yaparsanız yapın sabahın aydınlık yüzü ile karşı karşıya geleceksiniz.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar