İnsanın kendiyle yüzleşmesi, içimde neler olup bitiyor diye durup bakması, kendini görmesi, kendi laboratuvarında kendini incelemesi kişisel gelişimde her zaman önerilen bir eylemdir.
Siyasi bilimcilerimizin ortak tanımı bu.
19. Yüzyılda bu daha da derinleşerek eleştiri ve öz eleştiri olarak yerini almıştır.
Bu ve buna benzer tanımlar genellikle sol düşüncede mevcuttur.
Sağ düşünce bu tür eylemlere kapalıdır.
Hatta bu tür söylemleri kafa karışıklığı, bozguncu olarak da tanımlar sağ ideolojiler.
Zafer Arapkirli kendi köşesinde “Sol Vesaire” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yazıda İngiliz İşçi Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin nasıl ideolojiden koptuğu ve içinin boşaltıldığına vurgu yapıyordu.
Bu yazıdan sonra özellikle Sosyalist Sol Kesimde yıllar önce tartışıp kış uykusuna bıraktıkları bir konu tekrar gündem geldi.
Konu “Sol Kesim CHP ile yüzleşmeli” idi.
Bu yüzleşme olmadığı sürece hem CHP zarar görüyor hem Sosyalist Kesim zarar görüyor gibi tartışmalar tekrar sol düşünürlerin gündemine oturdu.
Ben de kendi payıma düşen oranda bu konuya maydanoz olmaya çalıştım!
Yola Siyaset Bilimi ve Felsefe üzerinden giderek Kendi Dünyamda yararlı olurum düşüncesiyle yola çıktım.
“Felsefe bütünsel bir gerçeğe veya bütünün bilgisine ulaşma arayışıdır, ancak bu gerçeğin ta kendisi değildir. Siyaset Felsefesine en denk düşen ruh hali keskinlik ve eminlik değil, endişe ve arayıştır” diyor düşünürlerimiz.
Peki bizim sözünü ettiğimiz siyasi partilerin yöneticileri ve onları oluşturan tabanının böyle bir endişe ve arayışı var mı?
Ne yazık ki yok.
Bugünkü Neo-Liberal Siyasi Anlayış her tarafı o kadar sarmalamış ki, herkesin kendine göre küçük hesapları var
Toplumsal hareketin yegane eylem başı olan siyaset ne yazık ki dört lümpen cahilin eline kalmış.
Siyasetin içini boşaltıp ideolojisini yok saymak 12 Eylül Faşist Cuntasının bize bıraktığı bir mirastır.
Gelişen zaman dilimine bir de Global Dünya Politikası eklenince işin zıvanası hepten çıkmış.
Partilerde siyaset yaptıklarını sanan siyasetçiler, Süper Marketler gibi her türlü siyasi görüşü savunmayı çok seslilik olarak algılamışlardır.
Bu nedendir ki Türkiye'de ideoloji kavramının baskın anlamı, olumsuz bir ima olarak algılanmıştır.
Bir Liberal büyük olasılıkla Liberalizmin bir ideoloji olmadığı, buna karşılık ancak Komünizm ve Faşizmin İdeoloji olarak tanımlanabileceği düşüncesindedir.
Bir Muhafazakar Marksizm ve Liberalizmi ideoloji olarak görecektir.
Yani herkes ideoloji kavramından kurtulma peşindedir.
Oysa her sınıfın bir ideolojisi vardır.
Nasıl egemen sınıfın bir ideolojisi sağ kesimse, ezilen sınıfların ideolojisi de Marksist Düşüncedir.
Sol Düşüncenin CHP ile yüzleşmesi için önce ortak bir noktaları olması gerekmez mi?
Sosyalist kesim sağcılar iktidara gelmesin diye CHP'ye oy verir kendi dünyalarına mahkum olurlar.
CHP'nin sol ve düzen değiştirme gibi bir derdi olmadığı gibi mevcut düzeni korumak için canla başla nasıl uğraştığını sağır sultan bilir.
O zaman neyin yüzleşmesini yapacaklar?
Yüzleşme aslında kendiliğinden bir eyleme dönüşür.
Yeter ki Sosyalist kesim bölünerek çoğalacakları düşüncesinden bir an önce vaz geçmeli.
Türk siyasi Yapılanmalar şartların getirdiği içiçe birbirine geçmiş kavramları da unutmamalı.
Eleştiri, Öz Eleştiri kapısı devamlı açık tutulmalı
Yorum Yazın